28 Ağustos 2011 Pazar

Dipsiz

korkumu yitiriyorum
yitiriyorum korkumu
kuşmuş, uçup gidiyor
an belirgin
ve dipsiz, kör, kara korkum

söndürüyorum ışıklarını
aynalarımın
kimseyi kimseye
kimseyi bana
beni kimseye
göstermesinler

ululanıyor gecelerim
güç, palazlanır bir er'dir
şimdinin gerdanı kırık
dönüşür herşey
başka bir şeye

yine de sevilir
ağaçların mola veren yeşili
renklerden seçilişi
kendi kendine elenir
değişir görülen görüldükçe

5 Ağustos 2011 Cuma

pardon!!





sıcak hava’nın bulutudur başım
ay
ayda
aydan
ay intikam-da

bunu tekrar tekrar
anlatacaklar-da
ay bile anlayacak
ama
sezgi(n)
kan(a)-mak
hep sana kalacak/sonunda.

şişşşşttt

uzun cümlelerle anlatamıyorum seni
düşüncem örtüveriyor üzerini

geçki

örselen’dim
yiyeceklerimin ekşimekliği
kalbim bir küf adası/ solunuyorum.

muamma''

aşk
bir noktanın
bulunduğu sayfada
usul usul yok olup
görünmez olması kadar

ayrımsızdır aşk
çünkü ancak
eşitleyebilir bizi

cesur

biliyor musun
sana “sen” dedikçe
eksilir zihnimden naif
gölgelerin senin

hiç görüp tatmadığımdan
ben seni senin…

giderayak

telaş yürür
ama
an gelecek duracak
onun da tekilliği.

delik

bulutlar dağılmaya başlayacaktı
an dursaydı anlayacaktı
o baktı, bakış usandı
kalanlar rüyaya uyandı

hece-le

nasıl sever insan tekrar
yakıp geçince o aşktan evreni
gülümseyişi çevirince gözyaşına

şimdi kasvetin anlam bozukluğu var.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

usluca

ben senin yüzünün cennet kıyısında
gördüğüm güneş, ay ve
yıldızların şarkısıyla yürüdüm.

ülkenin içine içine gider gibi
yürüdüm içlerine senin
yabancıdan temkinsiz.

derinindeki yaşamı buldukça
çağlayan sulara şaşıran
kaçkın bir hayvan gibiydi her yanım.

mahcubiyetin adı yetim
yetimin hatırı mahcuptu
kimseler anlamıyordu
bence güller yine de güzel kokuyordu,
bir susamaktı kanması yok
bir susmaktı yakması çok.

ben senin yüzündeki cennetin kıyısında
ağaçlarının dal uçlarından damladım
karıştım toprağına.